• Sosyal

    Sağlıklı Bir Oryantasyon Süreci Nasıl Olmalıdır ?

        Oğlumla 3 yaş anaokulu oryantasyon sürecinde yaşadığımız olumsuzluklar sonucu, üzerinde çok düşünüp araştırma yaptığım bir konu oldu oryantasyon.

        Bizler sınıf öğretmenleri olarak oryantasyon sürecinde ilkokul 1. sınıfa başlayan öğrenciler için rehberlik biriminden ciddi bir destek alır ve süreci birlikte yönetiriz. Okul yönetimi de her anlamda bizim arkamızdadır ve zaman zaman öğrencinin bireysel özelliklerine uygun olarak insiyatif kullanmamızı destekler.

         Öğrenciler öncesinde bir okul öncesi eğitim görmüş olsalar bile sürecin hassasiyetinin farkında olup şu hususlara çok dikkat ederiz:

    1. Veli ile öncesinde bireysel görüşme yapılarak öğretmen ile birebir tanışma ve veliye güven verme.
    2. Oryantasyon süreci hakkında kullanacağımız yöntemler ile ilgili kısa bir bilgilendirme.
    3. Öğrencinin güvenini kazanmak adına veliden öğrenci hakkında alınabilecek bilgilerin not alınması.
    4. İlk etapta öğrencinin sınıfa, evdeki güven ortamını hatırlatabilecek bir oyuncak vb. eşyanın getirilebilirliğinin bilgisinin veliye iletilmesi.
    5. Veliye bu süreçte evde yapabilecekleri hakkında önerilerde bulunmak. (Oyun kurma, kitap okuma, okul ile ilgili örnek videoların izletilmesi vb.)
    6. Öğrencinin sınıf içinde de oryantasyon sürecinin ilk bir ay bazı durumlarda akademik becerilerinden de önde tutulması gerektiği bilgisinin veliye iletilmesi.

         10 yıllık öğretmenlik kariyerimde ilkokul 1. sınıfa alışma süreci 2 haftadan daha uzun süren öğrenciyle hiç karşılaşmadım. Fakat biliyorum ki süreç uzar (örn bir ay sonrasında); öğrencide bir ilerleme gözlenmez ve kaygı düzeyi her geçen gün artmaya devam ederse bir uzman desteği-okul- veli işbirliği içinde yeni bir yol haritası oluşturabilir ve sürece dahil olanlar ayrıca desteklenebilir.

         Okul öncesinde ise bu sürecin çok daha hassasiyetle ilerlemesi gerektiği kanısındayım.

         Değil bir okul ortamı görmek, annesinden daha önce ayrılmamış, ayrılsa bile (anne/baba çalıştığı için bunu mecburi yaşayan) duygusal ve bilişsel anlamda bakımını üstlenen kişiden henüz bağımsızlaşamamış çocuklar için bu süreç çok daha titiz ilerletilmelidir.

         Süreç içinde yapılacak en ufak zorlama, ısrar veya çocukta baskı oluşturabilcek derecede uzun süreler alan ikna çabaları durumu çok daha olumsuz bir noktaya taşıyabilir.

         Okul öncesi dönemde oryantasyon sürecinde ayrıca dikkat edilmesi gereken hassas noktalar:

    1. Çocuğa bakım veren kişinin oryantasyon süreci başlamadan önce kitaplar ve oyunlar aracılığı ile ön hazırlık yapması
    2. Çocuğun okulda kalma saatlerinin kademeli olarak arttırılması. (Örn: ilk olarak 30dk ile başlanıp günden güne arttırılması)
    3. Çocuğa okulda olduğu süre içinde bakım veren kişinin de orda olacağı ve okul süresi bittiğinde beraber okuldan çıkılacağı bilgisinin verilmesi.
    4. İdare ve öğretmenlerin sürece aileyi “memnuniyetle” davet etmeye istekli olması
    5. Çocuğukta merak uyandıracak ve onu sınıfa teşvik edecek tekniklerin oyunla gerçekleştirlmesi.
    6. Çocuğun tepkilerini doğru okuma ve gerektiğinde ona alan açmak; devamlı olarak baskı niteliğinde bir ikna sürecine sokmadan sabırla ilerlemek.
    7. Çocuğun hızında ilerlemek ve gerekirse bu sürecin 1 ayı bile bulabileceği hem eğitimcilerin hem de velilerin kendileri tarafından kabul edilmiş olması
    8. Asla ama asla çocuğun bedeninde kendisinden çok söz sahibi olduğumuzu düşündürebilecek davranışlardan kaçınmak. (Zorla kucağa alıp götürmek, elinden kolundan tutup zorla çekiştirmek vb.) Bu maddeyi ekleme sebebim; maalesef bu zihniyette eğitimcilerin olduğunu görmem ve buna mecbur hissetmemdir. Sevgili Veli Okurlarım,  çocuklarınıza böyle bir zorlama ile yaklaşan eğitimcilerden çocuğunuzu korumanızı ve oradan son sürat kaçmanızı öneririm.
    9. Oryantasyon süreci içinde çocuğa karşı dürüst olmak ve yaşayacağı olumsuzluklardan da bahsetmek.( Bazen sınıfta yüksek ses olabilir çünkü çocuk sayısı fazla ya da öğretmen yüksek sesle size seslenebilir bunun nedeni size sesini duyurmak istemesidir vb.)
    10. Çocuğun okulda yardıma ihtiyacı olduğu her durumda öğretmenlerinden güvenle yardım isteyebileceği konusunda onu yönlendirin.
    11. Veli olarak elbet bu süreç sizi de duygusal olarak zorlayabilir fakat endişelerinizi çocuğunuza hissettirmeden sakin bir şekilde onu karşılayın ve kendinizi telkin edin.
    12. Çocuğunuzun duygularını anladığınızı belli edin ve kaygısını asla görmezden gelmeyin.
    13. Bu kaygıların normal olduğunu ve kendisinde bir sorun olmadığını ona hissettirin. “ Biliyorum senin için her şey çok yeni ama burdaki çocuklar senin arkadaşın olacak, öğretmenlerin seninle oyunlar oynayacak ve zamanla burada daha rahat ve mutlu hissedeceksin. Sorun yok. Alışana kadar ben yanında olacağım.”
    14. Bazı veliler elleri ile itekliyor çocuklarını, sınıfa ya da öğretmene doğru. Burada çocuğun duygusu ile empati kurup ne hissedebileceğini anlayabilmek çok önemli. Veli de şaşkın tabii… Diğer çocukları sınıfta görüyor ve “Bir sorun mu var, biz yanlış bir şey mi yaptık?” gibi düşüncelerle gerilebiliyor. Hayır!  Sadece her çocuk farklıdır ve hepsinin kendi güçlü yönleri vardır. Ayrıca çocuk gelişiminde bir ay bile; bilişsel, sosyal, bedensel birçok anlamda büyük farklılklar doğurabilir.
    15. Belli bir süre geçmesine rağmen çocuk hâla okula, sınıfa ya da öğretmenine bir şekilde güvenmemişse bir bildiği vardır elbet ve bunu ifade edemiyor olabilir. Ya da belki sadece okula hazır değildir.

         Sürece ara verebilir veya uzman bir psikoloğa danışabilirsiniz.

         Son olarak bir çocuğun ilk öğretmeni, çocuğun kafasındaki “okul” tanımını ilk defa şemalandıracak olan en önemli kişidir.

         Dolayısıyla eğitimcinin; sevecen, güven veren, sakin, anlayışlı, örnek bir “insan” olması çok önemlidir.

         Bu özellikler göz önüne alındığında tersi durumda çocuk okula karşı olumsuz bir algı geliştirebilir yani okulu sevmez ya da kurallar ve katı bir sistemle baskılanır, kendine olan güveni zedelenebilir.


    Tüm bu süreçte önce çocuklara sonra da veli ve eğitimcilere bol şans diliyorum.

    Sevgiler

    Derya Amaç

  • Bilişsel,  Duygusal,  Sosyal

    Oyuncaklardaki Tehlike

    Henüz ilkokula gidiyordum. O zamanlar sokaklar evcilik oynamak için daha güvenliydi. Arkadaşım bezelye yiyen oyuncak bebeğini getirmişti. Kaşığı bebeğin ağzına yaklaştırdığınızda, bezelyeye bağlı yaylı mekanizma pıt diye kaşığın içine kaçıyordu ve bebek kaşıktaki bezelyeyi yemiş gibi görünüyordu.

    Ben de bundan etkilenerek o günden sonra yeşil, küçük ve şirin bezelyeleri, tıpkı o bebek gibi pıt diye yiyivermeye başladım. 

    Bir başka hatırladığım oyuncak anım ise; barbie bebeklerimin boylarına göre aşırı küçük ve asla yere tam olarak basmayan ayaklarıydı. Sürekli bebeği yere doğru bastırıp, ayaklarını benim gibi tam basması ve benim gibi yürümesi için çaba harcardım. Ve eminim geçmişte bunu yapan çocuk sadece ben değildim. 

    Ayrıca barbilerimin simli farlarına ve abartılı rujlarına dokunur, onlar gibi makyaj yapmaya çalışırdım. 

    Oyuncaklarımla oynamayı bırakıp, öğretmen olmam arasında yaklaşık 12 sene var. Neden mi bunu söylüyorum?

    Öğretmenliğe başladığım senelerde 1. sınıf çocuklarımın okula getirdiği oyuncakları gördüğümde dehşete kapıldığımı hatırlıyorum.
    Bu 12 senede ne değişmiş olabilir?

    Şu an piyasada olan oyuncakların yanında;  suratında bir ton makyaj olan ve aşırı zayıf bedenleriyle, asla spor ayakkabı giymeyen barbie bebeklerimiz son derece masum kalıyor. 

    Ki geçmişteki barbie bebeklerin son yıllardaki güzellik algısını oluşturduğu ve plastik cerrahiyi ciddi oranda destekleyen bir plan olduğunu fark etmemek de mümkün değil.

    Günümüzde bebeklerin anormal vücut yapılarından tutun, giyimleri, makyajları, organları, üzerlerine eklenen tuşları ve çıkardığı sesler ciddi boyutlarda anormal. 

    Çocuk oynadığı oyuncağın günlük hayatta gördüğü kişilerin ve kendisinin görünümüne pek de benzemediğini elbette fark ediyor.

    Fakat bu farkındalık onun zihninin bilinçli kısmı.

    Bu tür oyuncakların çocuklarımızın bilinç altına ne gibi etkileri olduğunu kontrol etmemiz mümkün değil ve biliyoruz ki davranışlarımızı asıl yönlendiren “bilinç altımızdaki” deneyimlerimizdir.

    Anormal olanı normal göstermeye çalışan ve çocuklarımızın algısını yönetip kendilerine pazar oluşturmayı hedefleyen dünyadan çocuklarımızı korumak yine bizim elimizde. 

    Televizyonda bir haber görmüş ve inanılmaz etkilenmiştim. Bir anne çocuklarının zihinlerini temiz tutmak amacıyla normal vücut yapılarına sahip olan bebekler satın alıyor, makyajı olan bebeklerin yüzünü asetonla silip onun yerine, tatlış gözler ve çiller yapıyordu. 

    Nasıl güzel bir emek…

    Gelecekte ayakta kalabilmek için birçok firma çocuklara dönük reklamlar, kitaplar, oyuncaklar, çizgifilmler, videolar üretir. 

    Maalesef dünya düşündüğümüzden daha korkunç bir yer. 

    Çocuklarımızı bunlardan korumak ise bizim en temel görevlerimizden biri diye düşünüyorum. 

    Sevgiyle Kalın

    Derya AMAÇ

  • Duygusal,  Sosyal

    Teknoloji Çağı ve Sosyal İletşim

    En son ne zaman sokakta oyun oynayan çocuklar gördük ?
    Saklambaç, Körebe, İstop, Yakantop, Yağ Satarım, Eski Minder, Ebe Tura ve dahası…

    Sizi bilmem ama benim gördüklerim çoğunlukla yan yana geldiklerinde bile ı pad üzerinden oyun oynuyorlardı. Teneffüste bahçede oynayanların da teneffüsünün yarısı anlaşmazlıklarını çözme çabası ile geçiyordu. 

    Şimdi büyüklerimiz gibi “Nerede o eski zamanlar? Her şey daha güzeldi.” demeyeceğim. Çünkü hiçbir zaman diliminde her şey çok güzel olmaz.

    Yaşadığımız çağda teknoloji ciddi bir ilerleme içerisinde ve çocuklarımız elektronik bir çağın içinde doğuyorlar.

    Bunu görmezden gelmek, çocuklarımızın yaşadığı çağ içerisinde onlara büyük haksızlık olur. 

    Fakat her şey kararında güzel diye düşünüyorum. Bir araya gelen çocuklar teknolojik yönlerinin gelişiminin yanında sosyal iletişim, oyun kurma ya da birlikte kuralları olan oyunlar kurup bunları uygulayabilme becerisini de edinmeliler.

    Ne kadar fazla teknolojik bilgileri olursa olsun, bu bilgileri ileride ekip olarak bir fikir üretmek amacı ile  kullanabilecek becerilere sahip olmazlarsa, elde ettikleri bilgilerin de bir anlamı olacağını düşünmüyorum. 

    İnsan her şeyden önce sosyal bir varlıktır.

    Bebeklerin erken dönemlerde akıllı telefon kullanabilmeleri üstün bir beceri değildir. 

    Önüne her gün belli süre telefon konulan bir şempanze de aynı beceriyi edinebilir.

    Ama insanı hayvanlardan ayıran en temel etken bilişsel kapasitelerinin yanında duygusal ve sosyal kapasiteleridir. Bir arada, kurallar çerçevesinde yaşmalarını sağlayan da budur. 

    Alfred Adler’e göre birey sosyal bir varlıktır ve sosyal olarak yaşama becerileni edinemediği sürece mutlu olamaz. 

    Sevgiyle Kalın

    Derya AMAÇ