• Akademik

    Elektronik Göbek Bağı

    Geçenlerde çocukların aileleri ile olan bağ kurma şekilleri ile ilgili okuduğum bir makalede, dikkatimi oldukça çeken bir tanımlama oldu bu başlık. 

    Nedir bu “elektronik göbek bağı”?

    Malum çağımızda her konuda birçok işimizi kolaylaştırmak için teknolojiden faydalanıyoruz. Hatta öyle ki sosyal anlamda kurduğumuz iletişimlerin çoğu artık teknolojik araçlar üzerinden. Bazen de çocuğumuzun güvenliği için kullandığımız bazı araçlar var. 

    Doğduğu andan itibaren evde, okulda ya da bizden uzakta olduğu zamanlarda güvende olduğundan emin olmak için kullandığımız; ev içi kameralar, akıllı saatler, telefonlar vb…

    Anne baba, yoğun çalışınca ve günün büyük bir bölümünde çocuklarının yanında olamayınca çok doğal olarak çocuklarını emanet ettikleri kişinin ya da kurumun yapısından çok kendi kontrollerine güvenmek isterler. Bu kontrol isteği de bence normaldir çünkü çocuğun birincil sorumluluğu ebeveyndedir ve içi rahat bir şekilde çocuğunu gözlemlemek istemesi anormal bir durum değildir. Günümüz şartlarında işini iyi yapan bakıcı ve kurumları bir kenarda tutarsak, bakıcılar ile ilgili talihsizlik yaşayan anne babalar olmuştur ya da çocuğu serviste unutulan ebeveynler… 

    Sırf saati olduğu için yardım isteyen ve bu şekilde kurtarılan öğrenciler…

    Fakat her konuda olduğu gibi bu konuda da sınırlarımızı çizmek ve durmamız gereken yeri bilmek “yine çocuğumuzun iyiliği için” çok önemlidir.

    Hiç unutmam birkaç sene önce bir öğrencimde şöyle bir davranış gelişmişti;

    Arkadaşına onaylamayacağımı düşündüğü bir davranış ya da söylemde bulunduktan sonra panikle (ama paniğini gülümsemesi ile gizlemeye çalışarak) ve oldukça şirin bir yüz ifadesi ile:

    • Öğretmenim, ben arkadaşımın çantasından kalemini aldım sonra yere düşmüş kırılmış ama ben kırmadım. 
    • Öğretmenim, ben şunu… yaptım ama bir daha yapmayacağım.
    • Öğretmenim arkadaşıma şöyle söyledim ama sonra konuştuk anlaştık…

    Bu öğrencim hiç abartısız nerdeyse her teneffüste yanıma gelir ve belki de benim hiç fark etmeyeceğim bir hatasını devamlı bana açıklar ve arkadasından “uyarı” istemediği için hemen çözümünü anlatırdı.

    Uzun süre düşündüm. Sorun nedir? 

    Neden bu kaygı? 

    Neden bu uyarılma endişesi? 

    Onu görmedin zamanlarda bile benim hatasını fark etmiş olabileceğimi düşünmesine sebep olan ne olabilir? 

    Böyle durumlarda önce kendimi sorgularım. Acaba sınıf içinde bi olaya gereğinden fazla mı tepki verdim? İnsanız ya…

    Acaba bir yerde kendimi yanlış mı anlattım? Çocuk ya, algıları bambaşka…

    Sonra veli toplantısında aileye şunu sordum:

    • Öğrencim okuldan eve geldikten sonra neler yapıyor? Aldığım cevap:
    • Hocam anne de ben de eve geç geliyoruz. Olum/kızım eve gittiğinde bakıcı onu karşılıyor. Yemek yedikten sonra dersine oturması gerek fakat bazen tv ye dalıyor. Kameradan bakıp arıyorum evi. Oğlum/kızım seni kameradan görüyorum. Hemen dersinin başına …

    Devamını anlatmama gerek yok sanırım.

    Ama biraz empati yapalım. 

    Eviniz sizin mahreminiz ve en rahat hissettiğiniz yer olması gerekir. Akşam işten eve dönüyorsunuz. Yemekten sonra dinlenmek için şöööyle bir koltuğa uzanıyorsunuz. Arkasından telefon çalıyor. Anneniz ya da babanız:

    • Kalk çabuk. Seni izliyorum burdan. İş yerinde tamamlayamadığın evrakları tamamla hemen. Kapat tv.yi…

    Burada ciddi soruna neden olabilecek durum şudur:

    1. Hangi zamanlarda izlenmediğimi bilmiyorum.
    2. Mahremim yok.
    3. Her an kontrol altındayım.
    4. Her an izlendiğim düşüncesiyle öyle iç içeyim ki, uyarı almamak adına kontrol mekanizması ne derse onu yapmalıyım.

    Sizler çocuklarınızla aynı ev içerisindeyken, çocuğunuz yan odada sizlerin kendisini göremeyeceğini bilir. Fakat siz evde yokken kamera hep ordadır. Bir göz tarafından devamlı izlendiğini düşünmek ciddi sosyal ve duygusal sorunlara neden olabilir. Gözümüz elbet hep onların üzerinde olur. Fakat çocuklarımızı izlediğimizi onlar bilememeli. Her an işi gücü bırakıp onları izlemenin anormalliğinden bahsetmiyorum tabii…

    Sonuç olarak velim ile kameranın amacı ile ilgili bir konuşma yaptık. Bunu öğrencim ile evde konuşmalarını rica ettim. Sonrasında bir daha kameradan bir davranışı görüp aramamaları gerektiği konusunda anlaştık. Tabii öğrencime de şu açıklamayı yapmak en önemlisiydi: Biz seni izlemiyoruz. Bizim de iş yerimizde kendi görevlerimiz var. Onlarla meşgulüz. Sen bizi aradığın zaman kameradan sana bakacağız. “Yardıma ihtiyacın vardır.” diye düşünerek…

    Sonuç olarak bazen,  iyi niyet kötü sonuçlar doğurabilir. Çocuklarımız anne rahminden çıktıkları andan itibaren, bizlerden bağımsız ve kendilerine yetebilecek güçte bireyler olmaları için elimizden geleni yapmalıyız. Bazen göz göre göre düşeceklerini bilsek de, kalkmayı öğrenmeleri için aşırı bir müdahale göstermeyeceğiz. Bizler çocuklarımıza hayatları boyunca bir rehber ve en zor zamanlarında sığındıkları liman olabiliriz. Ama asla “koruma” adı altında baskılayan ve yönetmeye çalışan bir tutumla onlara bir fayda sağlayamayız. Özetle: doğduktan itibaren elektronik bir göbek bağıyla onları besleyemez, ancak kişiliklerini (benliklerini) zedeleriz. Her şey kararında fayda sağlar.

    Sevgiler

    Derya AMAÇ

  • Akademik

    Duygusal Gelişim

    EQ (Duygusal Zeka) ile paralel olarak gelişen, çevresel faktörler ile arttırılabileceği düşünülen bir beceridir. 

    Bu gelişim alanı bireyin kendi duygularını anlamlandırma, nedenlerini saptayabilme, sonuçlarını ön görme, buna dönük davranış geliştirme, istek ve arzularını denetleyip “kontrol” edebilmenin yanında; bireyin başka insanların da duyguları ile empati kurup, sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilmesini, doğru iletişim yolları belirlemesini sağlamaktadır. 

    Kısacası kişinin “öz denetim” becerilerini edinmesi ile ilgili bir konudur.

    Öyle ki IQ’nuz ve sınav odaklı eğitim sistemimiz sayesinde; iyi üniversitelere girip, iyi bir meslek edinebilirsiniz fakat öz denetiminiz yoksa, sosyal hayatında sorunlar yaşayan, kendi duygu ve düşüncelerini anamlandıramayan, öfkenizi kontrol edemeyen, bir aile kurmakta zorlanan, insanlarla sağlıklı iletişim kuramayan ya da doğru kararlar alamayan birisi olabilirsiniz.

    Peki bu gelişim nasıl sağlanır?

    Burada kilit sözcükler “duygu kontrolü, empati, öz denedim ve öz düzenleme becerileridir.”

    Bu becerileri de ancak duygusal anlamda gelişimimizi destekleyerek sağlayabiliriz.

    Bebekler doğumdan 4 yaşına kadar olan süreçte,  gelişimlerinin gereği duygu kontrollerini sağlamakta zorlanırlar. 

    Yani bebeğinizin, istediklerine anında ulaşma arzusunu kontrol edememesi ve ulaşamadığı zaman da içinden yükselen o öfke ya da yaşadığı hayal kırıklığı gayet normaldir.

    Fakat hayatının bir döneminden sonra bireyin duygusal becerilerinin, sosyal deneyimleri ile git gide artması beklenmektedir. Bu da ailelerin sabır ve öz veri ile destekleyebilecekleri bir olgudur.

    Evet, her çocuk aynı değildir.

    Kimi bu kontrolü erken yaşlarında daha iyi sağlayabilirken, kiminin daha fazla emek harcayarak bu beceriyi edinmesi gerekmektedir. İşte bunun temel nedeni de EQ seviyesinin bir kısmının da (%50 olduğu düşünülüyor) genetik faktörler ile bireye aktarılmasıdır. 

    Örnek vermem gerekirse, “psikolojik etmenlerden bağımsız olarak” eğer çocuğumuz sınıf içerisinde:

    1. Öğretmenlerinden, ailesinden ya da arkadaşlarından istediği anında olsun istiyorsa, 
    2. Çevresi ile ilişkilerinde duygularını ifade ederken yanlış yöntemlere başvuruyorsa, 
    3. Tüm kuralları bilmesine ve anlamasına rağmen uymakta zorlanıyorsa
    4. Dürtülerini kontrol altına alamıyorsa      

    Duygusal gelişiminin desteklenmesi gerekmektedir. Maalesef dürtüselliğin kontrol edilebilmesi birkaç ay gibi kısa bir süre içerisinde kazanılabilen bir beceri değildir. Bu gelişim bir süreçtir, bazen “dürtü kontrolünü sağlayabilecek seviyeye ulaşmak” birkaç seneyi bulabilir. Bu noktada ailelerin sabırlı, anlayışlı ve öz verili davranmaları gerekmektedir.

    Neticede 2 ihtimal vardır; “genler ya da çevre.” Ve ikisinin de kaynağı yine ebeveynlerdir.

    Dolayısıyla bu noktada çocuğumuzun davranışlarına karşı suçlayıcı, yargılayıcı ya da cezalandırıcı olmak sağlıklı dönütler değildir. 

    Peki bu gelişimi desteklemek için neler yapabiliriz?

    O da bir sonraki yazımda 🙂

    Sevgiler

    Derya AMAÇ