• Akademik

    Bebeğime Neden Kitap Okumalıyım

    1. Dil ve okuryazarlık becerileri birbiri ile ilişkili olup bebeklikten itibaren gelişim gösterir.
    2. İlk 3 sene dil gelişimi için kritik bir dönemdir. Özellikle bu süreci iyi değerlendirmek gerekir. Bu dönemde bebeklerin algıları çok açık ve öğrenme hızları yüksektir. Dil gelişimi ile ilgili, telaffuz, farkındalık, görsel okumaya, kitaplara olan ilgi, iletişim ve sözcük dağarcığının temellerinin atıldığı bir dönemdir.
    3. Çocuğunuzla sosyal etkileşim kurmanın bir yolu da ona kitap okumaktır. Çocuğunuzla ne kadar çok iletişim kurarsanız, bağınız o kadar kuvvetlenir ve birçok konuda çocuğunuzu daha iyi anlayıp, doğru yönlendirmelerde bulunabilirsiniz.
    4. İletişim becerilerini kuvvetlendirmiş olursunuz. Böylece kendini ifade ederken daha rahat ve öz güvenli bir birey olabilir
    5. Çocuğunuzu okula hazırlamış olursunuz. Öğrenmekten okumaya, okumaktan öğrenmeye kolay bir geçiş yapabilirler. Kitaplar ona daha yakın olur ve okumanın birçok bilginin kapılarını açan bir anahtar olduğunu bilerek okumaya-yazma öğrenimine daha ilgili olur.
    6. Etkin dinleme ve dikkat becerileri gelişir. Dinlerken sorular sorar ya da kendince sorgular. Her sorgulama yeni bir zihinsel şemayı da beraberinde getirir. Aslında çok basit gibi görünen bu kitaplarla çocuğunuzun karakterini şekillendirirsiniz.
    7. Kitaplardaki karakterler sayesinde çocuk kendisinin ve başkalarının duyguları anlamlandırmayı öğrenebilir. Beden dili, sözcükler, duygular arasında görsel okuma yaparak bağ kurar ve bunu gerçek hayatına yansıtarak empati yeteneğini geliştirir.
    8. Hikayelerden dersler çıkarabilir. Farklı deneyimleri görme şansı olur. Farklı hayatları, karakterleri, olayları, davranışların sonuçlarını, iyiyi, kötüyü, bazen her ikisini bir arada, bazen de tehlikeli ya da güvenli olanı görebilir. 
    9. Farklı bakış açıları kazandırır. Her hikaye, her karakterim gözünden farklı yansıtılır, işte empati ile kastedilen de bir bakıma budur. 
    10. TTT üçgeninden (tablet, televizyon, telefon) onu uzaklaştırır. Bazen bir karakter tv de izlemektense hayalinde kurgulamak daha keyiflidir. Bu nedenledir ki filmi çekilen hiçbir hikaye kitabı kadar etkileyici gelmez. Çünkü en güzel hikaye hayal gücümüzle yazdığımızdır.
    11. Hayal dünyası genişler ve hayal kurma becerisini arttırır. Bazen bitmeyen bir hikayeyi birlikte tamamlarsınız, ya da sonunu tahmin etmeye çalışırsınız. Belki resmi olmayan bir karakteri çocuğunuz zihninde çizer. 
    12. Eğlenceli vakit geçirir çünkü kitap okuma bazen bir dramaya (canlandırma) dönüşebilir. O sırada bir başkası olup, bambaşka bir hikayeye dahil olabilirsiniz. Emin olun bazen kendi hayatınızdan sıyrılıp çok uzaktaki bir masal köyünün kraliçesi olmak size de iyi gelecektir.
    13. Sakinleşmesine yardımcı olur çünkü kitaplar her insanı bulunduğu ortamdan başka bir yere götürme gücüne sahiptir. 
    14. Belki hayatında hiç görme şansı olmayacağı ülkeleri, iklimleri, hayvanları görme şansı olur. Sonuçta bir kutup kurdu görmek için hiçbir zaman erken değildir.
    15. Çünkü yapabilirsiniz.

    Sevgiler

    Derya Amaç

  • Akademik

    Yemek Yemiyor

    Bebekler / çocuklar 2 nedenle yemek yemez:

    1. Biyolojik nedenler
    2. Psikolojik nedenler

    Eğer tüm testler yapıldığında doktorunuz bir sorun görmüyorsa büyük ihtimalle yemek yerken isteksiz olma nedeni psikolojiktir.

    Her insan hayatta kalma iç güdüsüyle doğar.

    Dolayısıyla beslenme zorunlu bir ihtiyaçtır.

    Ben psikolog değilim. Yanlışım varsa düzeltin lütfen:

    • Bir çocuk istemediği halde ağzına zorla yemek itelemeye çalışmak ne kadar sağlıklı?
    • Bu fotoğrafta sorun yetişkinde mi yoksa çocukta mı sizce ?
    • Çocuk tadını sevmemiş olabilir.
    • Ağzına pütür gelmiştir, yutmakta zorlanmış ya da rahatsız olmuş olabilir?
    • Karnı aç olmayabilir.
    • Diş çıkarıyor olabilir.
    • Başı ağrır, karnı ağrır söyleyemez, iştahı yoktur o esnada tüm bu nedenler olabilir.

    Bazen onların konuşamadığını ama yaptıkları her eylemin bir nedeni olduğunu ve bir birey olduklarını unutuyoruz.

    Kandırarak bir iki kaşık daha vermeye çalışmayı hepimiz yapıyoruz zaman zaman. Çocuk oturmak istemiyordur masada iki kaşık daha yesin diye oyunla yedirmeye çalışırız.

    Ama her şeyin bir sınırı vardır.

    Bedeni üzerinde gereğinden fazla hüküm kurmak, çocuğu baskılamak ve yok saymaktır.

    Belki biraz fazla sert olabilir dilim bu konuda şimdiden üzgünüm fakat çocuğun burnunu kapatıp, nefes almak için mecburen ağzını açtığında kaşığı ağzına sokan yetişkinler gördü bu gözler. Çocuğa verilen mesaj:

    • Senin bedenin üzerinde bir hükmün olamaz aç olup olmadığına ya da bir şeyi isteyip istememediğine ben karar veririm. 

    Bir de ilkokula gitmesine rağmen hala kendi yemeyen güzel çocuklarımız var. Anne yanında refakat ediyor ve hızlıca bitsin diye yemeği kendi yediriyor habire. Sanki yemek yemek aradan çıkması gereken ve hızlıca hallolması gereken bir angaryaymış gibi…

    Hatta tv karşısında ne yediğinden haberi olmadan annesinin yedirdiklerini sorgulamdan yemeyi kabul etmiş kuzular.

    Bazen diyorum ki keşke televizyonlar, telefonlar, tabletler birden yok olsa yeryüzünden.

    İnsanlar ailece masada otursa, herkes kendi tabağıyla meşgul olsa. Çocuk anne babasını görerek yemek yemeyi öğrense. O masada sohbetler olsa, sıkıntılar, mutlu anlar paylaşılsa. 

    Ama şimdiki çocuklar anne babayı da pek yemek yerken görmüyor. Anne hızlıca çocuğu yedirip aradan çıkarıyor o eylemi ki, kendisi rahat rahat yiyebilsin.

    Özetle kendi şahsi düşüncem:

    1. Bırakın elleriyle yesin, masasını, yerleri batırsın. Her dönemi o kadar hızlı geçiyor ve o kadar hızlı büyüyorlar ki. Bir bakıcaksınız her geçen gün daha da az kirleniyor masası.
    2. Bırakın yemek seçsin. O da bir birey ve o gün bamya yemek istemediyse sevdiği bir meyveyi ya da makarnasını yesin. Bebekler de bizler gibi belli dönemlerden geçebilir. Bir anı bir anını tutmayabilir. Söyleyemediği bir sıkıntısı olabilir. Evet uğraştırıcı ama sonucuna değer.
    3. Kaşık verin eline, kendi yemesi için onu destekleyin. 
    4. Yediği yemeklerin isimlerini söyleyin mutlaka ve tatlarını tarif edin. “Bu pekmez oğlum/kızım biraz tatlı. Peynir daha tuzlu. Çorba sıcak, limon ekşi.” Çocuk ne yediğini bilsin. Ne istediğine karar verebilsin. Şimdilerde Sarp 16 aylık. Yeni gördüğü yemeği parmağı ile işaret ediyor ve “Hmm?” diyerek benden tarif etmemi istiyor. Adını, tadını, içinde ne olduğunu anlatıyorum.
    5. Sizi yemek yaparken izlesin. Öğrenme kulesinde ya da sandalyesinde; yemek yaparken, içine koyduğunuz besinleri öğrenmesi yemeğe karşı olan ilgisini arttırabilir. Örn; birlikte kek yapıyoruz; karıştırma ve un, kabartma tozu ekleme görevi Sarp’ta. Karışımı hemen yemek istiyor ama pişene kadar sabretmek zorunda. Bu bekleyiş bile keki daha kıymetli bir hale getiriyor.
    6. Sevdiği şeylerle bir arada yedirmeye çalışıyorum bazen de sevmediklerini ama kandırmak kolay olmuyor her defasında. Tabii ki pes eden ben oluyorum. Onun istekleri karşısında pes etmek aslında ona saygı göstermek ve bu bizi daha kötü değil daha iyi bir ebeveyn yapar emin olun.
    7. Çocuğunuzun TTT (tablet, tv, telefon) karşısında ne yediğini bilmeden yedirmek yerine; yemek yemenin tadına vararak ve bundan keyif alarak yemesi için lütfen destek olalım. Çocuk yediğini görmeli, tatmalı, dokunmalı ve tanımalıdır. 
    8. Hangi karışımlarım bir arada lezzetli olabileceği konusunda ona fikir verin. Krebini bala batırıp yiyebileceğini gösteriyorum bazen. Bazen de çorbasına limon sıkabileceğini…

    Peki ben çok mu mükemmelim?

    Tabii ki hayır.

    Çok zorlandığım zamanlarda telefondan müzik açtım ama ekranını masada ters çevirdim. Şarkı söyleyerek yemek yedik. Bir yandan hayvan seslerini tarif ettim. 

    Bazen çok strese girdim, insanız her an sakin ve çok huzurlu olmuyor. O zaman da kendimi mutlu eden müzikler açtım ya da baktım stres oranım yüksek ve Sarp yemiyor, anında yemek yedirmeyi bıraktım ve yarım saat, bir saat sonra meyve-yoğurt denedim. Çünkü o şekilde hala yemek yedirmek için uğraşmak hem çocuğuma hem de bana zarar verecek bir ortam oluştururdu. 

    Çocuklar bizlerdeki stresi hemen hisseder. Önce biz mutlu ve huzurlu kalmak için kendimize alanlar yaratacağız ki bu huzuru bebeğimize aktarabilelim. 

    Sağlıkla Kalın

    Derya AMAÇ

  • Akademik

    Düşüyor Ama Asla Kaldırmıyorum

    Böyle söylendiği zaman çoğunlukla nezaketen sessiz kalmayı tercih ederim. Ama burda madem biz bizeyiz fikrimi söyleyeyim 🙂
    Son 50 senedir çocuk odaklı yaşayan aile sayısı gitgide arttı ve aslında hepsinin ortak amacı sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştirmek.
    Ama bunu yaparken öğrendiğimiz bazı doğruların gereğinden fazla abartıldığını siz de düşünmüyor musunuz?
    Oğlum hafifçe yere düştüğü zaman ya da kafasını bir yere çarptığında aşırı tepkiler vermekten kaçındım. Her şeyden önce onunun canı yandığında tepkilerini doğru vermeyi öğrenebilmesi içindi bu. Fakat öyle durumlar var ki -özellikle yürümeye başladıkları dönem- düşüyor ve canı gerçekten yanıyor. Bu durumda seçenekleriniz onu görmezden gelmek
    ya da
    -Bak gördün mü düştün, hadi kalk şimdi kendin, demek olmamalı diye düşünüyorum.
    Bu noktada yanına gidip, onunla aynı seviyeye gelip (göz teması), ona sarılıp;
    -Evet oğlum, düştün ve canın yandı, diyerek canı acıyan yerinden öpüyorum. Yine tutup kaldırmıyorum, fakat temasta bulunuyorum ve “onun” farkında olduğumu hissettiriyorum. Benim için önemli olduğunu hissettiriyorum. Hatta durum öyle bir gelişti ki artık düştükten sonra, yanına gitmemi beklemeden ellerini öpmem için bana uzatıyor 🙂
    Ama zemine ya da masaya şiddet uygulamıyorum. ( Bu da ayrı bir paylaşım konusu bence 🙂
    Kas gelişimi; yürürken, tırmanırken ya da bir cismi kurcalarken de gerçekleşir. Fakat güçlü bir psikoloji de ancak; desteklenen, koşulsuz kabul ve sevgiyi hisseden, değerli olduğuna inanan bir zihinle olur.
    Siz, düştüğü zaman görmezden geldiğiniz bebenize güçlü olmayı öğrettiğinizi zannederken; “Tek başınasın.” ya da “Değersizsin.” mesajını da vermiş olmayın.
    Aman dikkat !
    Ayrıca kim düştüğü zaman birisi elinden tutsun istemez ki?

    Derya AMAÇ