• Duygusal,  Sosyal

    Teknoloji Çağı ve Sosyal İletşim

    En son ne zaman sokakta oyun oynayan çocuklar gördük ?
    Saklambaç, Körebe, İstop, Yakantop, Yağ Satarım, Eski Minder, Ebe Tura ve dahası…

    Sizi bilmem ama benim gördüklerim çoğunlukla yan yana geldiklerinde bile ı pad üzerinden oyun oynuyorlardı. Teneffüste bahçede oynayanların da teneffüsünün yarısı anlaşmazlıklarını çözme çabası ile geçiyordu. 

    Şimdi büyüklerimiz gibi “Nerede o eski zamanlar? Her şey daha güzeldi.” demeyeceğim. Çünkü hiçbir zaman diliminde her şey çok güzel olmaz.

    Yaşadığımız çağda teknoloji ciddi bir ilerleme içerisinde ve çocuklarımız elektronik bir çağın içinde doğuyorlar.

    Bunu görmezden gelmek, çocuklarımızın yaşadığı çağ içerisinde onlara büyük haksızlık olur. 

    Fakat her şey kararında güzel diye düşünüyorum. Bir araya gelen çocuklar teknolojik yönlerinin gelişiminin yanında sosyal iletişim, oyun kurma ya da birlikte kuralları olan oyunlar kurup bunları uygulayabilme becerisini de edinmeliler.

    Ne kadar fazla teknolojik bilgileri olursa olsun, bu bilgileri ileride ekip olarak bir fikir üretmek amacı ile  kullanabilecek becerilere sahip olmazlarsa, elde ettikleri bilgilerin de bir anlamı olacağını düşünmüyorum. 

    İnsan her şeyden önce sosyal bir varlıktır.

    Bebeklerin erken dönemlerde akıllı telefon kullanabilmeleri üstün bir beceri değildir. 

    Önüne her gün belli süre telefon konulan bir şempanze de aynı beceriyi edinebilir.

    Ama insanı hayvanlardan ayıran en temel etken bilişsel kapasitelerinin yanında duygusal ve sosyal kapasiteleridir. Bir arada, kurallar çerçevesinde yaşmalarını sağlayan da budur. 

    Alfred Adler’e göre birey sosyal bir varlıktır ve sosyal olarak yaşama becerileni edinemediği sürece mutlu olamaz. 

    Sevgiyle Kalın

    Derya AMAÇ

  • Akademik

    Duygusal Gelişim

    EQ (Duygusal Zeka) ile paralel olarak gelişen, çevresel faktörler ile arttırılabileceği düşünülen bir beceridir. 

    Bu gelişim alanı bireyin kendi duygularını anlamlandırma, nedenlerini saptayabilme, sonuçlarını ön görme, buna dönük davranış geliştirme, istek ve arzularını denetleyip “kontrol” edebilmenin yanında; bireyin başka insanların da duyguları ile empati kurup, sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilmesini, doğru iletişim yolları belirlemesini sağlamaktadır. 

    Kısacası kişinin “öz denetim” becerilerini edinmesi ile ilgili bir konudur.

    Öyle ki IQ’nuz ve sınav odaklı eğitim sistemimiz sayesinde; iyi üniversitelere girip, iyi bir meslek edinebilirsiniz fakat öz denetiminiz yoksa, sosyal hayatında sorunlar yaşayan, kendi duygu ve düşüncelerini anamlandıramayan, öfkenizi kontrol edemeyen, bir aile kurmakta zorlanan, insanlarla sağlıklı iletişim kuramayan ya da doğru kararlar alamayan birisi olabilirsiniz.

    Peki bu gelişim nasıl sağlanır?

    Burada kilit sözcükler “duygu kontrolü, empati, öz denedim ve öz düzenleme becerileridir.”

    Bu becerileri de ancak duygusal anlamda gelişimimizi destekleyerek sağlayabiliriz.

    Bebekler doğumdan 4 yaşına kadar olan süreçte,  gelişimlerinin gereği duygu kontrollerini sağlamakta zorlanırlar. 

    Yani bebeğinizin, istediklerine anında ulaşma arzusunu kontrol edememesi ve ulaşamadığı zaman da içinden yükselen o öfke ya da yaşadığı hayal kırıklığı gayet normaldir.

    Fakat hayatının bir döneminden sonra bireyin duygusal becerilerinin, sosyal deneyimleri ile git gide artması beklenmektedir. Bu da ailelerin sabır ve öz veri ile destekleyebilecekleri bir olgudur.

    Evet, her çocuk aynı değildir.

    Kimi bu kontrolü erken yaşlarında daha iyi sağlayabilirken, kiminin daha fazla emek harcayarak bu beceriyi edinmesi gerekmektedir. İşte bunun temel nedeni de EQ seviyesinin bir kısmının da (%50 olduğu düşünülüyor) genetik faktörler ile bireye aktarılmasıdır. 

    Örnek vermem gerekirse, “psikolojik etmenlerden bağımsız olarak” eğer çocuğumuz sınıf içerisinde:

    1. Öğretmenlerinden, ailesinden ya da arkadaşlarından istediği anında olsun istiyorsa, 
    2. Çevresi ile ilişkilerinde duygularını ifade ederken yanlış yöntemlere başvuruyorsa, 
    3. Tüm kuralları bilmesine ve anlamasına rağmen uymakta zorlanıyorsa
    4. Dürtülerini kontrol altına alamıyorsa      

    Duygusal gelişiminin desteklenmesi gerekmektedir. Maalesef dürtüselliğin kontrol edilebilmesi birkaç ay gibi kısa bir süre içerisinde kazanılabilen bir beceri değildir. Bu gelişim bir süreçtir, bazen “dürtü kontrolünü sağlayabilecek seviyeye ulaşmak” birkaç seneyi bulabilir. Bu noktada ailelerin sabırlı, anlayışlı ve öz verili davranmaları gerekmektedir.

    Neticede 2 ihtimal vardır; “genler ya da çevre.” Ve ikisinin de kaynağı yine ebeveynlerdir.

    Dolayısıyla bu noktada çocuğumuzun davranışlarına karşı suçlayıcı, yargılayıcı ya da cezalandırıcı olmak sağlıklı dönütler değildir. 

    Peki bu gelişimi desteklemek için neler yapabiliriz?

    O da bir sonraki yazımda 🙂

    Sevgiler

    Derya AMAÇ