Duygusal

“Aferin”i Abartınca

Çocuklarımız özellikle 7-11 yaş aralığında bir işi başarabilme noktasında “kendilerine güvenme” ihtiyacını fazlasıyla hissederler. Bu yaş aralığında pekiştirilmesi gereken duygu “bir işi başardığında yaşadığı tatmindir.”

Bu nedenle öğretmenler çoğunlukla çocukların hatalarına değil başarılarına odaklanmayı tercih ederler. Fakat yalnızca başarılarını değil, yapılan her olumlu davranışı, ya da sorun çıkarmadan gerçekleştirdiği her eylemi (örneğin yemeğini kendisi yemesi gibi) abartılı ve yavan bir aferinle taçlandırırsak bu durum çocuk için bazı riskler oluşturur.

Nedir bu riskler?

  • Gerçekleştirdiği bir çok davranışın altında “kabul görme, pekiştirilme, onaylanma kısacası aferin alma” amacı vardır.
  • Bu durum iç disiplini ve motivasyonu düşürür. Öğrenci kendi yaşadığı tatmin için değil, dışarıdaki insanları memnun etmek adına davranış geliştirmiş olur.
  • Geliştirilen bu davranışlar da asla kalıcı olmaz ya da uzun vadede bir fayda sağlamaz.
  • Onay kaynağı ortamda olmadığı zaman bu davranışın, çocuğun kendisi için hiçbir anlamı yoktur ve davranış asla kalıcı olmaz.

Peki çocuğumuzu nasıl taktir edeceğiz?

-Öncelikle bebeklikten itibaren “Aferin, Harikasın, Vauvv süpersin.” gibi söylemlerden uzak durmak şart. 

Bebekler doğaları gereği çok yüksek bir öğrenme isteği ve motivasyonla dünyaya gelirler. Çok meraklıdırlar ve yetişkinleri taklit ederek öğrenirler. Bizim yaptıklarımızı yapabildiklerinde büyük bir tatmin yaşarlar.

Bebeklik yıllarından itibaren, bebeğimizin bilişsel, duygusal, sosyal ve bedensel gelişimini olabildiğince desteklemeli, merakını gidermesi için ona güvenli bir ortam sağlamalıyız. 

Oyun oynarken ona rehberlik etmemiz yeterlidir. Aşırı müdahale ile bebeğimizi pasifize etmemeliyiz. Hatta öğrenmeye odaklandığı durumlarda sıfır müdahale ile yalnızca gözlemci pozisyonunda kalmalıyız. 

Çocuğumuzun öğrenme alanını karmaşıklıktan uzak bir şekilde zengin tutmalı, becerilerini etkin kullanabileceği materyallere ulaşmasını sağlamalıyız. 

Bunun sonucunda ilkokula başlayana kadar zaten öğrenme isteği kaybolmaz ve muazzam bir iç motivasyon geliştirebilir.

7-11 yaş aralığında ise yine aşırı söylemler yerine gerçek anlamda farklı bir beceri sergilediğin de ya da ciddi bir emek harcayarak başarı elde ettiğinde, gerçekçi ve detay içeren düşüncelerimizden bahsetmemiz çocuk için daha motive edici ve anlaşılır olur. Aynı zamanda detaylandırdığımız bu söylemlerde tabiri caizse “Gaz vermiş” değil “Yönlendirmiş” oluruz. 

Örnek verecek olursam:

Verilen araştırma çalışmasını tahtada sunarken, arkadaşlarına asla arkasını dönmeyen ve sunum sonunda arkadaşlarını da soru-cevap yolu ile çalışmasına dahil eden öğrencime, sunumu bittiğinde:

“Sunum boyunca arkadaşlarına dönük olman, onlarla göz teması kurman açısından çok iyi oldu. Böylece arkadaşların seni dikkatle dinledi. Ayrıca hazırladığın sorular için çok emek vermiş olmalısın. Seni bu çabandan dolayı tebrik ediyorum. Sunumun çok başarılıydı.” gibi bir dönüt sağlamam yerinde olur. 

Çocuklarıma sınıf içerisinde, sunumlarını yapmadan önce mutlaka “ İyi bir sunum nasıl gerçekleştirilir?” bunun hakkında bilgi veririm.

Ayrıca öğrencime teşekkür etmeden önce velimin bu araştırma ödevinde; rehber mi yoksa araştırmayı yapan kişi görevini mi üstendiğini anlamaya çalışırım. Ki bu zaten ilk bakışta anlaşılır. 

Konuya dönecek olursak; abartılı veya yavan bir aferinle çocuklarımızın egosunu şişirmektense; detay vermek, emeği için teşekkür etmek ya da yaratıcılığını kutlamak yeterlidir.

Egosu aşırı doyurulan çocuklarımız bir sonraki yazımda. Sevgiyle kalın  👋🏻

Derya AMAÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir