Duygusal

Çalışan Anne ve Suçluluk Hissi

Sanırım konuya dünyada “mükemmel anne” diye bir tanım olmadığını hatırlatmakla başlamak en doğru giriş cümlesi olacaktır.

Toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinin giderek azalması ümidi ile sosyal, ekonomik, siyasi vb. birçok alanda güçlü olmayı hedefleyen, hak ettiği saygıyı görmek için (maalesef) çabalayan, kendi ayakları üzerinde durmayı tercih eden, eşine ya da ailesine hesap değil, güç veren ve evladını da kendisi gibi güçlü, ahlaklı, öz güvenli, mutlu, özgür ve başarılı yetiştirmeyi hedefleyen güzel annelere bu yazım. 

Siz, yavrunuz için en iyisisiniz. 

Sabrınızın sınandığı anlarda, zaman zaman bir mola vermek, yalnız kalmak istediğiniz anlarda, birisinden destek umduğunuz ama göremeyince insan olarak sesinizi yükseltip, yasaklar koyduğunuz anlarda, işten bazen çok yorgun veya stresli gelip ona vakit ayıramadığınızda ya da acele ile  yemek, ev işi vb. koşuşturup ödevini kontrol edemediğinizde siz çocuğunuz (çocuklarınız) için en iyisisiniz. 

Bu çaba ve mücadele içinde yalnız değilsiniz. 

İlerde çocuğunuz, onun güçlü olması için nelerden ödün verdiğinizi görecek ve sizi anlayacak, buna emin olun. 

Bu süreçte asıl tehlike yazıdaki başlık. 

Neden mi?

Çünkü suçluluk duygusu sizi yanlışa götürebilir.

Çocuğunuza sınır koymanız gereken noktalarda, aslında kendinizi psikolojik olarak rahatlatmak ve bu suçluluk duygusundan kurtulmak adına, çemberi gereğinden fazla genişlettiğinizde, çocuğunuz sizin de dahil başkalarının sınırlarını zorlayabilir ve sürekli almak isteyen, kendi isteklerinden başka bir şey düşünmeyen, empati kurmayan bir birey haline dönüşebilir.

Bu durumda da sonuç ikiye ayrılır.

  1. Çocuk kendi sınırlarını bilmediği için sosyal ortamda ciddi sorunlar yaşar. Girdiği okul, oyun grubu, arkadaş toplanmaları gibi zamanlarda hep mutsuzdur. Ki ev ortamı da bu mutsuzluğa dahildir çünkü her istediği yapılan çocukların elinden “hayal kurma becerisi ve küçük şeylerden mutluluk duyma hissi” çalınmıştır. 
  2. Siz sürekli sabrettikten sonra, bir noktada artık çok yorulduğunuz ve çocuğunuz da çizgiyi fazla aştığı için sonunda “öfke patlaması” hakkını kendinizde görürsünüz çünkü onun mutluluğu için (aslında burda kendi mutluluğunuz içindir bu sabır, çünkü sizi suçluluk duygusundan kurtarır) zaten yeterice sabır göstermişsinizdir. Sonuç tutarsızlık, istenmeyen öfke patlaması (sakin kalamama), istenmeyen davranış ya da söylemler. Ve kendinize şunu söylersiniz: “Ben her şeyi yaptım ama olmadı. Sınırlarımı çok zorluyor.” Burada da alt metin “Sorun bende değil, onda.” mesajıdır. Böylece “Elveda suçluluk duygusu.”

Bu noktada her iki sonuca da ulaşmamak için size şunu söyleyebilirim. Bir çocuğun mutlu olması için:

Tutarlılık, kurallar ve sakin (mutlu) bir aile ortamına ihtiyacı vardır.

Tutarsızlık= Belirsizlik yalnızca çocuklar değil, yetişkinler de dahil her birey için ciddi bir baskı oluşturur. Çünkü birey yaptığı davranış sonucunda ne ile karşılaşacağını bilmez ve beyin ciddi stres altına girer. Bu stres sağlıklı düşünme sistemini bozar. Beyin stres anında en ilkel iki tepkiyi devreye sokar: Kaç ya da savaş!

Ama çocuğunuzun bu öfke patlaması sonucunda kaçacak yeri yoktur. Çünkü size muhtaçtır. Onun bakımından sorumlu olan siz olduğunuz için bu mümkün gözükmemektedir. 

Sizinle savaşamaz da çünkü kural koyan ve gücü elinde tutan sizsinizdir. Bu aklının ucundan bile geçmez. 

İşte bu ortam çocuk için en çaresiz hissettiği anlardır. Bahsettiğim basit bir ses yükselmesi değil, çocuğun kendini bedensel ve ruhsal anlamda güvende hissetmediği patlamalardır.
Tırnak yeme, kaygı bozukluğu, istenmeyen tik ve davranışlar bu patlamalar sonucunda gelişir. 

Demem o ki siz patladığınızda şarapnel parçalarınız etrafınıza saçılır, hiç tahmin etmedikleriniz en değerlinizi yaralar ve ruhunda izler bırakır. 

Sanırım bazen az da olsa bencil olduğunuzu düşünmek ya da suçluluk duymak bu izlere göre daha fazla tercih edilmelidir.

Kurallara gelecek olursak; kurallar, çocuğun hem kendi hem de çevresindeki insanların sınırlarını bilmesi ve sosyal ortamı da dahil hayatı boyunca mutlu olması için gereklidir.
Kurallarla büyüyen çocuk (tabii ki nedenleri ile kurallar açıklanarak ve zaman zaman bu kurallar birlikte konarak) kendi sınırlarını da bilir ve kendisine yapılan yanlış davranışlarda doğru tepkiler geliştirip hakkını arayabilir. Çünkü karşısındakinin de durması gereken çizgi bellidir: “Onun sınırları.” Onun için koyduğunuz sınır, bir bakıma onu da güvende tutmaktadır.

Bir diğer (yine çok önemli bulduğum) neden ise: Kişi kendi hayatını düzenlerken bile kendisine kurallar koyup, bu kurallara uyabildiği ve kararlı olduğu ölçüde sağlıklı bir yaşam sürebilir. 

Bkz: Özdenetim. 

Sonuç olarak insan, sosyal bir varlıktır ve sosyal olmaya devam ettiği sürece mutlu olmak için kurallara ihtiyacı vardır. 

Hiçbir aklıselim yetişkin: “Ben kırmızı ışıkta geçeceğim, böylesi beni mutlu ediyor. Ben özgür bir bireyim.” demez. Çünkü bunun sonuçlarını ve kuralın gerekliliğini özümsemiştir.

Gelelim sakin kalabilme ve mutlu olmanın önemine. Biliyoruz ki çocuklar yaşamının ilk yıllarında model alarak öğrenir ve aslında sizin davranışlarınız onların karakteri olur.
Sizin (devamlılık arz eden) öfkeli bir anınızda diş sıkmamız ya da çocuğun davranışına değil, kişiliğine yönelik bir söylemde bulunmanız; bilmelisiniz ki ilerde torununuzun maruz kalacağı tepkiler ve söylemler olacaktır. 

Bu nedenle çok tipik bir örnek olsa da; uçakta kaza anında maskeyi önce kendinize, sonra çocuğunuza takmanız gerektiği gibi, önce kendimizi mutlu edelim ki çocuğumuza ya da eşimize bu anlamda faydalı olabilelim. Çocuğumuz için istediğimiz önce onun mutluluğu ise bunu neden model olarak göstermeyelim ki. Hem biz de mutlu olmayı hak etmiyor muyuz? 

Sevgili anneler suçluluk hissini ve kendinizi özgür bırakın, çocuğunuza ihtiyacı olanı verin:

Sakin ve mutlu bir anne gülümsemesi

Tutarlı davranışlar

Çoğunu birlikte konuşarak, nedenlerini anlatarak koyduğunuz kurallar

Derya AMAÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir